(Türkçesi: Nihal Yalaza Taluy. Türkiye İş Bankası Yayınları)
“Büyük Peygamberin hayalleri rumuzlu tasvirleri arasında ölümden sonra ilk dirilmeyi gören tanıkların sözü ediliyor; her kabileden on ikişer bin kişiymiş. Bu kadar çok olduklarına göre, onlar da insanüstü, tanrılar gibi yaratıklar olsalar gerek. Mademki onlar da Senin çektiğini çektiler, yıllarca kupkuru çölde, çekirgeyle, bitki kökleriyle beslenerek yaşadılar, Sen de bu özgürlükle, bağımsız sevgi çocukla*rıyla, Senin adına yaptıkları olağanüstü fedakârlıklarıyla şüphesiz övünebilirsin. Ama şunu unutma ki, onlar topu topu birkaç bin kişi ve âdeta tanrısal insanlardı. Ya geri kalanlar?.. Ayrıca öteki, zayıf insanlar güçlü olanların çektiklerini çekmedilerse suçlu mu sayılacaklar? Zayıf bir ruh, doğanın olanak verdiğinden daha ağır bir yükü kaldıramıyorsa ne yapsın? Senin yalnız seçme kimseler, sadece onlar için geldiğin doğru muydu?” (s:342) ( 1. Yahudilerin Mısır’dan kovulduktan sonra Sina Çölü’ndeki perişanlıklarını anma mı?, 2. Tanrılar gibi, yani tanrısal insanlar; Tanrı’nın seçkin kulları)
…
“Benim Begiçev’le Diyaçkin’de birer fundalığım var. Baba oğul Maslov’lar bunlara sadece sekiz bin fiyat biçmişler . Oysa daha geçen yıl bir alıcı on iki bin veriyordu.” (s: 369)
…
“On iki yılında (1812) bugünkünün babası olan İmparator Birinci Napolyon, Rusya’yı istila etmişti.”(s:298)
…
“....... İyice hatırımda kaldığına göre taraflar, yani gerek savunan taraf, gerek Savcı, jüri heyetinden pek azını reddetmişti. On iki jüri üyesi de hatırımda: Kasabamızdan dört memur, iki tüccar ve altı köylü ile kasabalı.” (s: 880)
…
“Hep o hızla Volovye istasyonuna vardılar. İvan Fyodoroviç arabadan indi, oradaki arabacılar etrafını sardı. Çermyaşnaya’ya köyler arasından geçen on ikiverstlik yol vardı, kendi hayvanlarıyla götüreceklerdi.” (s: 372)
…
“Düello yerine geldik, ötekiler bizi bekliyordu. On iki adım uzaklıkta karşılıklı durduk, ilk o ateş edecekti.”(s: 398)
…
“Çünkü ancak şimdi, on ikiadım uzaklıktan üzerime kurşun sıkıldıktan sonra sözlerime önem verilecektir.” (s: 399)
…
“Baş olan, yani kısa boylu Polonyalı on iki dereceden emekli bir memurdu.” (s. 667)
…
“Öyle. Sıfırın altında on iki. Babama demin dereceye bakmıştı.“(s:700)
…
“On, on iki yaşlarında çocukların bile bir şeyler yakmak istediği olur ve yakarlar da.” (s:774)
…
“İyice hatırımda kaldığına göre taraflar, yani gerek savunana taraf , gerek savcı , jüri heyetinden pek azını reddetmişti. On ikijüri üyesi de hatırımda.” (s: 880)
…
“Petersburglu ona değil, o Petersburgluya öğretir her şeyi. On iki çocuğu var, sizi düşünün artık!” (s: 996)
…
“Saat kaç? On iki neredeyse.”
•••
Dostoyevski: Budala (Türkçesi: Ergin Altay. Türkiye İş Bankası Yayınları)
“Beş yıl sonra bir gün yakınından geçerken çiftliğini görmek istemiş ve Alman kâhyasının evinde on iki yaşlarında cin gibi, sevimli, zeki ve ileride olağanüstü güzel olacağı belli (bu konuda yanılmazdı Afanasiy İvanoviç) şirin bir kız dikkatini çekmiş. (s:48.)
…
“Övgüye değer bu son düşünceyi on iki yaşımdayken Seçme Düşünceler kitabında okumuştum, dedi.” (s:71)
…
“Cezaevinde on iki yıl kalmış birinin öyküsünü dinlememiştim.”( s:72)
…
“Sarhoş olana kadar içelim! Biliyor musunuz, Lebedev’in mahzeninde tam on iki şişe şampanyası var. “(s:457)
…
“On ikinci yüzyıl ve ondan önceki ve sonraki yüzyıllara oranla....” ( s:477)
•••
Dostoyevski: Ölü Evinden Anılar (Türkçesi: Hasan Can. Alter Yayınları.)
“Deri yarmak için kullanılan âleti, sağlık çavuşu fi tarihinde kayıp mı etmiş, bozmuş muydu, yoksa âlet kendiliğinden mi bozulmuştu, her ne hal ise, bu âlet şimdi yoktu, hastanın derisi bunun yerine küçük neşterle yarılıyordu. Her vantuz için on iki yarık açılıyordu. Bunlar özel âletle yapılırken hasta hiç acı duymazdı. Küçücük on iki bıçak, birden, acı duyurmadan deriyi çiziverirdi. ( s:270)
...
Paskalya aşı için on iki domuz yavrusu doğuracağına seviniyor. (s: 32)
...
Akim akiviç, siibiryada , kaleden ikinci sıınıf sürügün olarak on iki yıl kalama cezı verildi. ( s:38) ... Yahudi İsay Fomiç, on iki yıllık ceza süresinin bitmesini bekliyordu (s:87)
...
Lomovların köyden uzakta, Sibiryalıların “ Zaimka” dedikleri bi çiftlikleri vardı. Bir sonbahar, oraya , eskiden beri evlerinde çalışan altı Kırgız yanaşmayı yerleştirmişlerdi. Bir gece bunların altısı da öldürüldü. Dava başladı... ...İhtiyar Lomov öldü. Oğulları mahkum olup sürüldü. Oğullarından biri amcasıyla birlikte on iki yıl süreyle bizim cezaevimize ağır hizmete geldi. (s:311)
...
Ama bunların hepsi ruhça hasta, saldırgan, kuruntusu eksik olmayan insanlardı. Bunu da doğal görmek gerekir. Çünkü durumları onlara pek güç, hatta bizden de daha güç geliyordu, çünkü memleketlerinden şimdi pek uzaklarda idiler. Bazıları, on iki yıl gibi uzun bir süreyle sürülmüşlerdi.( s:358)
...
Bölük komutanı olarak bir üst subay, bundan başka , cezaevinde sırayla nöbet bekleyen dört astsubay geldi. Aksaçlılar yerini on iki çavuşla bir bölük emini aldı. (s: 374)
•••
Dostoyevski: Ecinniler
(Türkçesi: Metin İlkin Oda Yayınları.)
“Mektupta: ‘Günde on iki saat çalışıyorum diyordu. (Varavara Petrovna bu satırları okuyunca on bir saat çalışsa hiç olmazsa diye homurdandı) /.../ Gecelerimi gençler arasında geçiriyorum, güneş doğuncaya kadar söyleşiyoruz. Adeta eski Atina gecelerini yaşıyoruz. /.../ Varvara Petrovna, mektubu katlarken yargısını verdi: “ Eee, bunların hepsi saçma,” dedi. Atina geceleri sabaha dek sürerse günde on iki saat nasıl çalışıyor? Bunları yazarken sarhoş muydu?” (s:24-25)
...
“Henüz ona içki ısmarlamadım. Ne olursa olsun uğruna para harcamaya değmez; hem bilmem, onun sırlarının niçin bu kadar önemi var sizce, ben hiç de önem vermiyorum. Tersine, içkiyi bana ısmarlayan o. On ikigün önce gelip benden elli kapik dilendi. Şimdi parayı savuruyor, yani ben ona değil, o bana şampanya ısmarlıyor (s:100)
...
“Gelin, çabuk gelin, görüşmeyeli on ik yıl oluyor, ama gene tanıdım. Oysa o... Nasıl, beni tanımıyor musunuz?” (ecinniler, s 104)
...
“Nerden mektup gelecek size Praskovya Ana, diyordum ona, on ikiyıldan beri bir tane bile almamışsınız. Bir kızı varmış, kocası alıp Türkiye’ye götürmüş; on iki yıldır öldü mü kaldı mı, haber alamamış, ...” (s:143)
...
“Bu anda aklıma geldi; Stepan Trofimoviç, bana bir gün bu kızı, on ikiyaşında Petersburg’a götürdükleri zaman kızın bayağı hasta düşüp günlerce iki gözü iki çeşme, Stepan Trofimoviç’i isterim diye sayıkladığını anlatmıştı. (s:104.)
...
“Tanrım, duvarda benim resmim asılı. Verir misiniz bakayım. Nasılmışım o zamanlar! Ah, anımsıyorum, anımsıyorum! Liza on iki yaşındayken yapılmış bu suluboya portreyi, hocaya dokuz yıl önce Drozdov’lar Petersburg’tan göndermişlerdi! Bu portre o gün bugün hep duvarda asılı duruyordu.” (s: 107)
¨¨¨ Dostoyevski: Delikanlı.
(Türkçesi: Ergin Altay. İletişim Yayınları)
“Küçük kardeş cinayeti işlemiş ama suçu ağabeyinin üzerine atmış, ağabeyi Sibirya’ya gönderilmiştir. On ikiyıl sonra katil mahkumu ziyaret eder.” (s: 25.)
•••
Stephen King: Mahşer
( Türkçesi: Gönül Suveren. Altın Kitaplar Yayınevi)
“Brad, “ hemen on iki kişi bulurum,” dedi ( 305)
••• Patrick White : Teyzenin Hikayesi
Türkçesi: Gönül Suveren. Altın Kitaplar Yayınevi)
“On ikinci yaş gününde bir yıldırımın yere fırlatmasına rağmen yine de ayağa kalkan bir kızı, ateşten nehirler kolay kolay yutamazlar.”(P.White: Teyzenin Hikayesi, s:57.) ...
On ikinci yaş günümdü. Ve ağaca yıldırım çarptığı zaman yere yuvarlandım(s: 102)
Konu muhali tarafından (01 Mayıs 2015 Saat 21:38 ) değiştirilmiştir.